“... İnsanların aslında küçücük olduğunu görecek kadar dövmüştüm kanatlarımla havayı. Yükseklerdeydim hiç olmadığım kadar. Ne tel demirlerle çevriliydi etrafım, ne de kafamın üstünde duvar vardı artık. Bir deniz olsaydı bu şehir, rengi gri olurdu sanırım; ben ise maviydim. Bu bina ormanına yabancı olduğumu anladığımda uçamayacak kadar yorulmuştum ve kulaklarıma şehir uğultusu sinmişti çoktan. Serçelerle kumda oynayamayacağımı, martı Jonathan Livingston’la tanışamayacağımı ve en önemlisi sığınacak bir yer bulmam gerektiğini anlamıştım. En sonunda, egzoz kokan rüzgarla, bir apartmanın içine savruldum...”
Kapı çaldığında saat akşam 7’ydi, halen ajanstaydık. Kapıyı çalan kişi apartmanda muhabbet kuşu olduğunu söyledi.
-Muhabbet kuşu mu? Nerede?
Soruma cevap alamadan mavi tüylü muhabbet kuşu zorla çırptığı kanatlarıyla apartmanın koridoruna, yere kondu. Elimi uzatıp kolayca yakaladığımda kaçamayacak kadar yorulduğunu anladık. Metropolde kaybolmuş tropik bir kuşla bizim hikayemizin kesiştiği yer Some Agency’di. Şu sıralar kuş sesleri arasında çalışıyoruz. Şimdiden ajansın maskotu oldu, adını da Samet koyduk. :) Ekibimize çabuk alışmış olacak ki ilk geldiği günden daha hareketli, yerinde duramıyor.
Nereden, nasıl geldiği konusunda hiç bir fikrimiz yok. Kimimizin geçmişindeki hikayesini bilemeyiz. Ama tek bildiğimiz şey, hepimizin bir hikayesinin olduğudur.
Ajansımıza renk kattın, aramıza hoşgeldin Samet. :)